TOPLUM 

YERKÜRE KAVRULUYOR

Düşünülemez olanın/ düşünülür hale geldiği/ ve imkânsız olanın/ gerçekleştiği zamandı.[1]

Küresel ısınma” dediğimiz görüngüyü “faili belli” kılmak gerek. Kapitalist sistem, özellikle sınai kapitalizm 19’uncu yüzyıldan itibaren insan iş gücünün olduğu kadar, doğal kaynakların sömürüsünü de insanlık tarihinde misli görülmemiş ölçüde yoğunlaştırdı. Sınai faaliyetler enerji gereksiniyordu, enerji ise fosil yakıtların (önce kömür, ardından petrol ve nihayet doğal gaz) hesapsız-sınırsız tüketilmesiyle sağlanabilmekteydi. Fosil yakıtların tüketilmesi sürecinde salınan “sera gazları” ise atmosferde bir sera etkisi yaratarak ısının tutulmasına, dolayısıyla da sıcaklıklarda hızlı bir artışa neden oluyor.

Sanayileşme, yani üretim kapasitesindeki görülmemiş misli artış, yeryüzünde dolaşımda olan malların-metaların miktar ve çeşitliliğini artırıyor, kuşkusuz, tabii, kapitalistlerin de kârlarına – günümüzün kapitalistleri, geçmişin feodal toprak sahiplerinin hayalini kuramayacağı servetlere hükmediyorlar. İnsanlık ise, sık sık sistemin krizlerine yol açan bu aşırı üretim sarmalında, sürekli su içinde yaşayan ama hiçbir zaman susuzluğunu gideremeyen bir Tantalos susuzluğuna mahkûm kılınmıştır. Satın aldığınız her şey, daha aldığınız anda demode olduğundan, “ihtiyaç”ları karşılamanın bir yolu yoktur.

Ancak tükettiklerinizi üretmek için kullanılan fosil yakıtların yol açtığı küresel ısınma, dünyayı yaşanılabilir olmaktan çıkartıyor, günbegün cehenneme çeviriyor.

Nasıl mı? Öncelikle iklim değişiyor: Kuraklık ve aşırı yağışlar ve bunların yol açtığı seller, dünyanın farklı bölgelerini eş zamanlı olarak vuruyor. Örneğin, benim bu satırları yazdığım gün Erzincan dağlarına kar yağarken Adana’da sıcaklık 40 dereceyi görmüştü. Ya da örneğin, Ankara’da bir gün hava sıcaklığı 30’lu derecelerde seyrederken ertesi gün 10 derece birden soğuyup ortalığı seller götürebiliyor – ve bunlar temmuz ya da ağustos ayında oluyor… Bunlar sadece son birkaç gün içerisinde yaşadıklarımız.

Küresel ısınmanın yeryüzünün kaderini değiştirecek vahim sonuçlarından biri de deniz suyu ısısının artması. Örneğin İngiltere Meteoroloji Kurumu’na (Met Office) analizine göre, 2023 Mayıs’ında deniz yüzeyi sıcaklığındaki artış, referans periyot olan 1961-1990 kesitine göre 1,25 dereceye ulaştı. [2] Bu, kutup çevrelerindeki buzulların hızla erimesine yol açtığından [3] bir yandan kutup çevrelerinin flora (bitki örtüsü) ve faunasını (hayvan örtüsü) dönüşsüz biçimde değiştirir ve çevreye uyarlı türlerin yok olmasına yol açarken bir yandan da deniz seviyesindeki yerleşimleri tehdit ediyor. Örneğin Hollanda gibi bir ülkenin sular altında kalması, hiç de uzak bir olasılık değil!

İklim değişikliği, kuraklık, sellerin yol açtığı erozyon, aşırı kimyasal kullanımı vb. etkenlerle tarımsal üretimde daralmaya ve biyoçeşitliliğin azalmasına da yol açıyor. Bir başka deyişle açlık, kıtlık tehlikesi kapıda…

Küresel ısınma öncelikle yoksul coğrafyaları vurduğundan neden olduğu ekonomik ve sosyal yıkım devasa çaplı göçleri körüklüyor. Bir yandan daralan kaynakların denetimi uğruna patlak veren savaşlar, bir yandan ormansızlaşma, endüstriyel tarım (mono-kültür) gibi etkenlerin daha da vahimleştirdiği kıtlık, küresel çapta nüfus hareketlerine yol açarken zengin ülkelerde bunun karşılığı, ırkçılığın yükselmesi oluyor.

Velhasıl, eskiden kapitalizm “yaratıcı yıkıcılık” olarak tanımlanırdı. Bugünkü halinde ise tüm yaratıcılığını yitirmiş, yalnızca hem insanları hem doğayı hem toplumsalı ve hem de yeryüzü yaşamını tüketen topyekûn bir yıkıcılığa dönüşmüş durumda. Bu frenleri patlamış kâr hırsı giderek daralan bir zümreyi akıllara durgunluk veren bir servetin ve sınırsız, dizginsiz bir iktidarın sahibi yaparken dünya nüfusunun yüzde 90’dan fazlasını yoksullaşma, açlık, yaşam olanaklarının daralması ve şiddetle karşı karşıya bırakıyor.

Nihayetinde olanı Karl Marx, “Kapitalizm iki zenginlik kaynağını yok etme eğilimindedir: Doğa ve insan” diye formüle ederken Friedrich Engels de ekliyordu:

Bilinmelidir ki doğal varlıklar üzerinde kazandığımızı zannettiğimiz her zafer için doğa bizden öcünü alır… İnsan olarak doğa üzerinde kurduğumuz egemenlik, onun yasalarını tanıma ve doğru olarak uygulayabilme üstünlüğüne sahip olabilmemizden öteye gitmemelidir.[4]

Peki, ya çözüm?” diye sorulabilir. Kestirmeden söyleyeyim, bir avuç süper zenginin cepleri daha da şişecek diye yeryüzü yaşamını yakın ve dolaysız bir risk altına atan bu sömürücü sistemin son bulması…

Ve emekçi insanlığın, kapitalizmde maruz kaldığı yabancılaşma, değersizleşme, insani özelliklerini yitirme ve tüketim hastalıklarından kurutulmasını sağlayacak köklü, kapsamlı bir rehabilitasyonu: “Sahip olma”nın yerine “olma”yı, bireycilik yerine toplumsallığı, rekabet yerine paylaşmayı, maddi zenginlik yerine iç dünyamızı, sanatsal, bilimsel yetilerimizi geliştirmeyi tercih edeceğimiz bir değer sistemiyle donanmamız. “Zor” mu diyorsunuz? Eğer dünyalılar olarak varlığımızı sürdürmek istiyorsak önümüzdeki tek açar yol bu.

NOTLAR:

[1] Arundhati Roy.

[2]Deniz Yüzeyi Sıcaklıkları 1850’den Beri En Yüksek Seviyeyi Gördü”, 17 Haziran 2023… https://www.avrupademokrat2.com/deniz-yuzeyi-sicakliklari-1850den-beri-en-yuksek-seviyeyi-gordu/

[3]Geophysical Research Letters’ın dikkat çektiği üzere küresel iklim değişikliği, 10 yılda 2 milyar 720 milyon ton buzun erimesine neden oldu. En çok buzul kaybının yaşandığı Alaska’da 80 bin tondan fazla buzul eridi. (“İklim Değişikliği Nedeniyle 10 Yılda Buzulların Yüzde 2’si Eridi”, 3 Mayıs 2023… https://www.avrupademokrat2.com/iklim-degisikligi-nedeniyle-10-yilda-buzullarin-yuzde-2si-eridi/)

[4] Friedrich Engels, ‘Doğanın Diyalektiği’, çev: Arif Gelen, Sol Yay., 1970.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar